31 Aralık 2013 Salı

IN VINO VERITAS

31 Aralık 2013, Yeni Yıla birkaç saat kala…
Bence her yıl geçtiğinde bir yaş daha büyümemize/yaşlanmamıza gerek yok. Bazen en temel kavramları bir kenara bırakarak yaşamak gerekir.

SOKAK
“Sen bir salaksın!” dedi çocuk.
Kız cevap verdi, “Ama şimdi kalbimi kırdıııaann!”
“Sen gerçekten salaksın!” diye tekrarladı çocuk.
Genç çocuk, yakışıklı, şık, uzun boylu. Kız da öyle. Görebildiğim kadarıyla oldukça uzun boylu, incecik, dal gibi. Şıkır şıkır giyinmiş, mini eteği, ince desenli çorapları, ince topuklu ayakkabıları, beline kadar uzanan saçlarıyla yılbaşı gecesi “güzel” bir çift olarak bir apartmanın kapısından girerken aralarında geçen üç cümlelik diyalog.

ANA CADDE
Yılbaşı… Hiçbir zaman çok bir anlam ifade etmedi. Eskiden yeni başlangıçlara filan inanırdım, sonra geçti. Şimdi bu yılbaşı gecesinde üstümde pijama kılıklı eşofmanım, yanımda Cookiecan, Bostanlı’nın en güzel mekanlarında yılbaşını çalışarak geçiren sevgili kuzenlerime kapıdan bir selam vererek dolandım.
Ayaklarım beni nereye götürürse diye çıkmıştım evden. Hava sıcacık, bir Ankaralı’nın bu gecenin yılbaşı olduğuna inanması mümkün değil. Kar yok, ayaz yok. Bostanlı’yı turladıktan sonra arka sokaklara çekiyor beni ayaklarım. Bu sırada şahit oluyorum yukarıdaki diyaloğa. Bir sürü şey düşündürüyor bana. Hiçbirini yazmıyorum buraya, okuyan olursa kendi düşüncelerini dinlesin diye.

ARKA SOKAK
Basket sahasında Cookie’nin tasmasını çözüp bir sigara molası veriyorum.
Bir arka sokakta bir ara almayı düşündüğümüz evin önünden geçiyoruz. Bize nasip olmadı ya, birileri almış evi, tadilat yaptırmaya başlamış. Balkon camlarını sökmüşler, ev içine girilebilecek durumda. Cookie apartmana girmek istiyor. Çekiştiriyorum, ama yerinden kıpırdamıyor. Sanki “burası bizim evimiz der” gibi ama yanılıyor. Kandırıp yürütüyorum. Saçma sapan bir tartışmanın geçtiği karşılıklı duran iki bank arkada kalıyor. Sanki üstünden geçen onca zamana rağmen banklar tartışmayı kaldığı yerden sürdürüyorJ
Bostanlı meyhanesinden bir şarkı sesi geliyor. O da arkamızda kalıyor. Belki içimde birşeylerin acıması gerekiyor ama sadece yürüyorum, acı yerine derin bir huzur ve Allah’ımı yanıbaşımda benimle hissederek yürüyüp gidiyorum.

DOLUCA KAV ÖKÜZGÖZÜ & BOĞAZKERE 2011
“In vino veritas”. Şarap çok güzel. Gizmo’nun seneler evvel aldığı kadehte. İş dönüşü elimde pastam,  Migros’taki kalabalığın içinden zar zor rafına ulaşmayı başarıp aldığım şarabım, yılbaşı hediyem, bilgisayarım bir dünya torbayla elim kolum dolu, kilitlenmiş trafiğin ortasından sakin sakin yürüyüp geçiyorum sürücülerin şaşkın bakışlarının arasında. Ev, bu çılgınlıktan kurtuluş noktası gibi. Sakin liman, keyif zamanı.
Üstümde annemin yeniyıl hediyesi hırkam, yeni yıl mesajları, kimi güzel dilekler, kimi evinde aşk acısı çekiyor.
Bir keresinde yılbaşında geceyarısı sokakta olmak istemiştim. Lise son sınıftaydım. Babam gelmişti, yeni yıla sokakta girmiştik.
Kar yok ya, dışarı çıkasım da gelmiyor bu gece. Müzik var, şöyle bir şey:
In vino veritas, kadehteki gerçek ya da başka bir deyişle, sarhoş olan doğru söyler. Oysa bazen gerçek sandığımız şeyler ne büyük yalanları saklar…
Bu gece güzel bir gece, sıcacık… Kimse üşümeyecek İzmir’de.
Şerefine 2013 ve güle güle.
Yılbaşı sadece güzel dileklerde bulunabiliyorsan ve geleni geleceği, olanı olacağı başının üstüne kabul eder yoluma devam ederim güvenini içinde olabiliyorsan özel bir gün, her gün gibi aslında.

Ben bu sene bir yaş daha yaşlanmaya ama bir yaş daha büyümemeye karar verdim. 

18 Aralık 2013 Çarşamba

Karakolda Kukiş var!



Mübarek Çarşamba akşamı bir köpeğin bir diğer köpeğe saldırması sonucu şahit olarak Bostanlı karakoluna gittik bu akşam. Ben tabi, tövbe etmişim şahitlik yapmaya- mahkemeye gitmek zorunda kalıyorsun. Birincide gitmezsen polis zoruyla götürülüyorsun vs.- olaya şahit olan köpeklerle dışarıda bekliyorum. Beklerken de arada gelip geçen polislerle laflıyorum.

Bu arada maalesef evcil hayvanı olan insanların çoğu bu hayvanlarla ilgili haklarını ve sorumluluklarını bilmiyorlar. Siz de onlardansanız, buyrun 5199 numaralı hayvanları koruma kanunu:
Bilmeyenlerin tartışmaya açtığı pek çok konu (kulak kesme gibi) aslında bu kanun içerisinde açıkça yer almaktadır. Kanunun eksik veya yanlış bulunabilecek yanları olabileceği gibi, şu anda geçerlidir ve uygulanması gerekmektedir.

Karakoldaki polislere bu kanundan bahsediyorum, dolayısıyla içeride konuşulan durumla ilgili değerlendirilmesi gereken maddelerden bahsediyorum ama insana zarar gelmedikçe şikayet konusu olamazmış, bunun da doktor raporuyla belgelenmesi gerekirmiş.

Bostanlı gibi bir semtin karakoluysanız, bence sıklıkla hayvan şikayetleri, ısırılma, havlama, sokak kedilerini besleme gibi konular gündeminizde geniş yer alıyordur. Bostanlı gibi yerde kedi, köpek, kuş, böcek mevzuları bitmez. Keklik, ördek besleyen komşularımız bile var. E, bu karakolun polisi, bir kekliğin haklarını bilmezse mahalleliye nasıl yardım edebilir?

Çok şükür semtimiz sakindir, hani köpekler birbirini ısırdı diye telefon edince iki ekip otosu birden geliyor…

Yine de Allah düşürmesin, köpeklerinize sahip çıkınJ


Sevgiler.

17 Aralık 2013 Salı

DOLUNAY

17 Aralık 2013
Dolunay

Bugün tepedeki kocaman ışığa dua etme günü…
Aslında başka şeyler yazacaktım, ama soğuk günlerde en mutlu, en sıcak şeyi yazasım geldi. Cookie!

Bir avuç bebektin evimize geldiğinde. Zayıf ve hastaydın. Sevdik seni, iyi oldun.

Senden önce evde örtülerin bile örtüleri vardı, sen geldin tüy döktün hepsinin üstüne. Hijyen kokan halılarımıza çiş ve kaka yaptın.  Dışarıyı tuvalet olarak kullanman gerektiğini öğrenene kadar bir süre evimize gelen giden azaldı.

Zamanla mürekkep yaladın. O çok meşhur Tanrılar Okulu kitabının son sayfalarını ben okuyamadan yedin, paramparça ettin. Kalemlerimi ve kalemliğimi de yedin.

Bir gün televizyonun ve VCD’min kumandasını yedin. Herhalde niyetin evde yalnız kaldığında film izlemekti…

Sonra konuşmaya başladın, sofradan sana yemek verilmediğinde, işten eve geldiğimde, uzun süre evde yalnız kaldığında “auuuhuuuu” diye söylenmeye başladın. Bir gün sana “Bak Kukiş, hayatta her istediğini elde edemezsin. Elindekilerin kıymetini bilmen gerekir bazen” diye hayat dersi verirken buldum kendimi. Bazen anlattım, benle üzüldün. Ben sevindim, sen havalara uçtun. Herkesi kendine aşık ettin. Sevgililerimi bile hayatımda senin varlığına göre seçtim veya gönderdim.

16 kilo oldun, diyet yaptın. Başta sen kilo aldın, annemle ben verdik.

Tatile seninle kalabileceğimiz otellere gittik.


İyi ki varsın. İyi ki bana sevgiyi öğrettin.

Bir köpeği seversin, dünyanın bütün köpeklerini seversin…
Seninle birlikte senin gibi dünyaya gelmiş ama senin kadar şanslı olamamış bütün köpekler de aklımızda artık. Sevdikçe büyüyor sanki insanın kalbi, daha çok şeyi sevmek için yer açılıyor.

Bir insanla bir köpeğin dostluğu, hiçbirşey konuşamadan anlaşa-bilmekten ibaret. En kuvvetli bağ söylenmeden, hissedilerek oluşan çünkü.

Anneannem, çocukluğumda bana bakan melek, konuşamazdı. Felçten ötürü. Tek bir kelimesi vardı “o kadar o kadar”. Neden bilmiyorum, düşünmedim hiç. Konuşamadan anlaşmayı en çok ondan öğrendiğimden midir bilmem, bu sabah elli kadar insanla bir arada olup, aklımdan o saate kadar kimsenin “günaydın” dememiş olduğunu geçirirken bir kuş ötmeye başladı.


Şimdi bu dolunayda, o kuş bana gelip günaydın dediği için teşekkür ederim. Kukiş gelip aramızdaki o sıcacık bağı oluşturduğu için teşekkür ederim. Konuşmadan anlaşmayı bana çocukken öğreten meleğim için teşekkürler. Üşüyebildiğim, üzülebildiğim, hatalarım için teşekkür ederim. Her ne olursa olsun, dolunayın altında kaçmak zorunda kalan olmamayı öğrendiğim için teşekkürler...

10 Aralık 2013 Salı

Gitar kutusu, çöp konteynırı



Kasım 2014.
 
Ben Çelin, bu da benim kırık kalbim.
 
Kasım ayının son günü. Olmasından korktuğun şeyler varsa, kendini değiştirerek olmasını engelleyemezsin... Aşk acılarını yazan bloggerlar gibi bi yerlere dökesim vardı. Söyleyecek sözüm vardı, gözyaşım vardı.
 
İki gün sonra...
 
Aşk acısı, bir kadına neler yaptırabilir?
 
Genç, güzel, zarif, kibar, hayatında piyano çalmak gibi hobileri olan, anadili gibi ingilizce ve fransızca konuşan çok sevdiğim bir arkadaşım iş çıkışı içtiğimiz bir kadeh şarabın ardından evine gidip aynı zarafetiyle çantasını ve mantosunu vestiyere astıktan sonra iş çıkışı üzerinde olan kalem eteği, ince topuklu ayakkabıları ve hoca'nım topuzuyla ayrıldığı erkek arkadaşının evine gidip küçük çapta(!) bir baskın yaptı.
 
"Eline sağlık tatlım, noktayı koymuşsun"la biten bir telefon konuşması ardından,
 
....Rahatlamış mıdır acaba? Ben de yapsam rahatlar mıyım ki? Gerek var mı? Yok yaw... Şimdi karakolluk falan oluruz... X ufak tefek şimdi, ben yapsam kesin olay çıkar... Demek çocuğun evi düzenliymiş, ki dağıtabilmiş. Ben gitsem daha fazla dağıtılabilecek bir durum yok ki zaten ahır gibi... Ama yine de,... yok canım!
 
Aralık ilk haftanın ortaları
 
Ben şu anda ne istiyorum?
 
Hmm, ben şu anda ne istiyorum? Şu an ne yapsam mutlu eder beni?
 
Alışveriş? Yemek? Şarap? Ağlamak? Dövüşmek? Dedikodu?
 
Bilemedim. Ne kadar uzaklaşmışım kendimden, ki ne istediğimi bilemedim. Ne istediğimi bilemeden nasıl yaşıyormuşum! Üstelik farkında bile değilmişim kendimden uzaklaştığımın...
 
Aralık ilk Cumartesi
 
Biz de yaşadık bunları
 
Çok yeni tanıştığım bir arkadaşım, yeni işine başlamasının arkasından eşiyle sorunlarını çözemez hale gelişinden bahsetti. Ne eş terapileri, ne uzun konuşmalar... İş fiziksel şiddete kadar varmış. Neticede evliliklerini sonlandırmışlar. 
 
Ne kadar sık karşılaşmaya başladım, çalışan, kendi ayaklarının üzerinde durabilen, toplumda bir yeri olan kadınların şiddet hikayeleri... Eminim sosyal paylaşım sitelerinde kadınlara küçümseme, aşağılama, önemsizleştirme, şiddete karşı paylaşımlara destek vermişizdir, hem de kendimizi hiç bunun bir parçası olarak görmeden. O filmlerdeki, afişlerdeki kadınlar hep başka, zavallı, eğitimsiz, çaresiz, kendisine bunları yapan erkeklere mecbur kadınlardır güya.
 
Aralık ikinci hafta
 
Narkoz hali
 
Ben Çelin, bu da benim suskunluğum.
 
Susuyorum artık. Özlemiyorum. Bir yerlerde karşılaşmak üzmüyor. Sabahları işe gitmek için evinin önünden geçmek içimi sızlatmıyor.
 
Bugün yeni çalıştığım şirkette ilk eğitimimi verdim. Bu bana kendimi iyi hissettirdi.
 
Haftasonu alışveriş yaptım, yeni bir araba aldım. Bu da bana kendimi iyi hissettirdi.
 
Güne daha erken başlayıp daha fazla efor sarfetmem gereken bir işte çalışıyorum artık, ama günden güne bedenim alışıyor. Koşullara ayak uydurabiliyorum. Hantallaşmış bedenim kendine geliyor.
 
Geçen hafta bir kitap bitirdim. Son altı ayda elime aldığım kitapların hiçbirini bitiremediğimi, bir kenara attığımı düşünürsek, gelişme var.
 
Hala dünyaya biraz uzakmışım gibi geliyor... Başlangıç noktasına dönmek gibi, herşeyi yeniden hatırlamam gerekiyor.
 
 
 
Bu yazının bir anafikri yok. Hatta bu yazının ne akla hizmet yazıldığına dair bir fikrim de yok. Yalnız değilim, kalbi kırık insanlar var etrafımda. İncinmiş kadınlar. Herkes hayatına devam ediyor. Galiba hepimiz kameraya bakıp dil çıkarıyoruz.