Ankara’da bomba patladı, hem de askeri servis geçerken. Çok kişi öldü. Ben hayatımın küçük bir keyif anını yakalayıp bir uğurböceğini elime alıp parmağımdan uçmasını izlemiştim halbuki bugün, gülümsemiştim bu küçücük duruma. Yeniden spora başlamıştım, vapurla işe giderken ilk Haruki Murukami kitabımı okumaya başlamış, başta anlamamış, sonra neden bu kadar beğenilen bir yazar olduğunu kavramaya başlamıştım okudukça. Sonra eve geldim, insanlar öldü. Gülmemeye çalıştık sonra. Bu aralar ne çok gülmemeye çalışıyoruz, ne yazık... Bu coğrafyada hayat gün geçtikçe zorlaşıyor, çünkü bir yandan mutlu olmaya, bir yandan gülmemeye çalışıyoruz.
Makarna tarifleri bulmuştum halbuki ben. Yeşil, pembe makarna hamurları yapıp dünyayı kurtaracaktım. Mutluluğun ve mutsuzluğun yemekle çok alakası vardır, bunu herkes bilir. Depresyondaki kadınların sürekli tatlı yemesi ve şişman insanların daha neşeli olması gibi... Ve eğer BEN mutluysam, kaşığı mikrofon yapıp şarkılar söyleyerek yemek yapar, dans ederim. Bu normaldir, çünkü mutluluk sadece mutfakta yemek yaparken bile kendini ortaya çıkarabilir, zor olan bunun farkına varmaktır. Eğer mutfakta hiç bilmediğim bir dilde şarkılar söylüyorsam Cookie benim mutlu olduğumu hemen fark eder.
Ankara’da bomba patladı. Annem çalışıyor olsaydı ve biz hala Ankara’da yaşıyor olsaydık, eve gelirken o saatte ordan geçmesi gerekirdi. Ya da belki gelemezdi. Bombanın patladığı akşamAnkara’dan teyzem aramıştı, aramızda bugüne kadar en güzel konuşma geçti sayılmaz, ve bu onunla son konuşmamız olabilirmiş... Peki orada ölenler acaba sevdikleriyle son konuşmalarını nasıl yaptılar acaba?
Dünya delirmiş durumda. Herkes deli, inanın bana. Hani aptal yerine insanlara “kuş beyinli” derler ya, bir karga dar uzun bir cam vazonun dibindeki yiyeceği almak için bulduğu bir teli kıvırarak kullanıp amacına ulaşabiliyor. Bunu bir kediye saldırmak, veya başka bir kargayı yemeğinden uzak tutmak için kullandığına dair bir gözlemi olan henüz yok şu ana kadar. Tüm yaratılmışlar içerisinde hem kendi cinsine, hem de diğer yaratılmışlara bilinçli zarar veren tek tür sanırım insan. Bu da bizi beslenme piramidinin tepesine yerleştiriyor. Bu yüzden tüm ötekilerin üzerinde etkimiz var. Bu etkinin büyük ölçüde yapıcı olduğunu söylemek imkansız. Var olmak için yok etmeyi daha küçücük bir bebekken kodluyor sistem yaşayışımıza. Halbuki karga olsaydık sorun çözmek için alet kullanmayı bilirdik, zarar vermek için değil. Dünyayı kargalar yönetseydi, sanırım var olan zekaya rağmen top, tüfek, bomba icat edilmezdi.
Ben başbakan olsaydım, ülkemin insanları gelecekleri için endişelenmekten nefes alamaz hale gelseydi, üzüntümden ağlardım. En son televizyon izlediğimde başbakandı çünkü. Sonrasında televizyonu bir kablo takıp bilgisayara indirdiğim filmleri izlemek için açtım sadece. Bol bol aşık kadınlar ve erkekler, güzel manzaralı şehirler, şarkı söyleyip dans eden kalabalıklar vardı izlediğim filmlerde.
Bazen siz de mesela metro beklerken birden içinizde dans edip şarkı söylemek için karşı konulmaz bir istek duyuyor musunuz? Üstelik sesiniz benimki kadar kötü olsa bile? Bence insanlar daha rahat veya her akıllarına geldiğinde veya içlerinde bir istek belirdiğinde şarkı söyleyip dans edebilselerdi dünyada kargalar gibi yaşama ve zarar vermeme olasılığımız çok daha yüksek olurdu. Bir bomba patlatmaktansa rap yapardı o zaman belki. Ve koca koca adamlar ülkeyi yönetmeye çalışırken bir anda herşeyi batırdıklarını fark etseler hüzünlü bir Frank Sinatra şarkısı söyleyerek bu işi yapamadıklarını ve bu yüzden üzgün olduklarını ifade edebilirlerdi. Elbette arkada şarkılarına eşlik edenler onlara yardım etmek için önce bir Bıb Marley şarkısına üeşlik eder, sonra el ele dans ederek dünyayı hep birlikte kurtarırlardı. Dünya ve bu ülke yaşamadı bu kadar zor bir yer olmazdı o zaman. Herşey ortalık yerde içimizde bir istek duyduğumuzda şarkı söyleyip dans etmemiz engellendiğinde bu hale gelmiştir belki de, kim bilir? Kimsenin konuşmadığı kelimelerle bir kadını seven adama aşık olur belki de kadın, birlikte şarkı söyleyip dans ederler ve belki dünyayı onların aşkı kurtarır belki, kim bilir?..