11 Haziran 2016 Cumartesi

HAMAM BÖCEKLERİ VE ÇELİN


Garip bir sitede yaşıyorum. Sırf oturduğum binada bir köy nüfusundan fazla insan yaşıyor. Ben henüz en yakın komşularımla bile karşılaşmadım. Yirmi bir katlı binada yüzünü bile görmediğim insanların üzüntüsü, öfkesi, nefesi, telaşı birbirine karışıyor bana göre. Böyle balık istifi yaşamaktan hoşlanmıyorum. Eve girer girmez elimde iki dal adaçayı, yakıp bütün evi ( bütün ev dediğim beş adımda bitiyor aslında) gezdiriyorum. Zaten çok insancıl biri sayılmam, bir de bir-iki-beş-yirmi beş metre ötemde yaşayan insanların enerjilerini istemiyorum evimde. Bir de annemin arkadaşlarından öğrendiğim sirkeli su hadisesi var, ama fazla kokuşuk olduğu için bundan bahsetmek istemiyorum. 

Bir akşam uzatılmış mesaiden eve dönerken sitenin yan kapısından girdiğimde garip, renkli bir şeye takılıyor gözüm. Önce birinin ağacın gövdesini boyadığını sandım. Sonra bir daha bakınca yorgunluktan saçma bir şey gördüğümü düşündüm çünkü ağacın kocaman gövdesinde renkli mandalalar gibi örülmüş dantelden bir elbise olduğunu görüyordum. Yaklaşıp seyretmeye başladığımda esas enteresan olan benden başka kimsenin bu kostümlü ağacı bakmaya, şaşırmaya değer bulmamasıydı. Bahçıvanlardan biri geldi, sordum, ağaca bunu sitede oturan birinin yaptığını öğrendim. Sanırım evimden kovaladığım komşu enerjilerinden biri zararlı değil, renkli ve eli becerikli birine aitmiş, ve tabi bir ağaç giydirecek kadar deli.

Her akşam eve girmeden Niku’yla biraz zaman geçiririm. Bir akşam oldukça geç bir saatte  Niku’nun göz damlasını yapmak için zavallı kediciği çekiştirirken bir çift gözün bizi normalden biraz fazla izlediğini fark ettim. Köpeğiyle bankta oturup, diğerlerini kovalayıp sitenin en çirkin kedisiyle konuşan bir insan gördüklerinde biraz izliyorlar beni, buna alışığım ama bu seferki yanımıza gelip ilacın adını ve kediye ne olduğunu sordu. Anlattım, bu beyefendi meğersem göz doktoruymuş. Niku’yu biraz daha fazla çekiştirerek ona doğru çevirip gözlerini görebileceği şekilde uzattım. Benden önce fark edip müdahale etmediği için kendine söylendi çünkü onların da kedileri varmış. Bana o damla işe yaramazsa kullanmam için başka bir ilaç söyledi. Biraz kediyle sonra da Kukiş’le ilgilendi, iyi geceler dileyip binasına girdi. Evimden enerjisini boşuna kovaladığım bir diğer komşu da şifacı ve kedici çıktı. Dediği ilacı kullandığımda Niku’nun gözleri daha iyi olmaya başladı, artık parmağımı takip edebiliyor, ışığa tepki veriyor ve göz kapakları büzüşmüş gibi durmuyor. 

Ah bu benim ön yargılarım, check valve gibi kendimi kilitleyiveren iletişimsizliğim... Eskiden beri sarmal sorunsalımdır insan sevgisinde kıt oluşum. Bunu çok kurcaladım, nasıl sevilir insanoğlu mesela trafikte gereksiz yere sarı düştüğünde korna çalmaya başlayan beş para etmez yaratıklar? Nasıl sabır gösterilir bunlara? Binbir çeşit zekasıza katlanmanın yolunu bana çok zaman evvel birisi öğretmişti, şeytan gibi zeki ve tabi ki hiç hümanist olmayan birisi: Biz onlar gibi değiliz, onlar hamamböceği, fazla kafana takma onları. Bu bilgiyle zor zamanları bir miktar kolaylaştırabildim. Mesela masasının başında oturmuş, tırnaklarını yiyip tükürerek etrafa emirler yağdırmaya alışmış devasa bir hamam böceği karşısında hayal gücüm beni böcekler aleminin çok renkli dünyasında gezdirirken... 

Böcekler arasında yaşamak insanın ızdırabını bir miktar giderse de bilenlere sormaya, anlamaya çalıştım, nasıl edinilir insan sevgisi? Sadece bir özden oluştuğumuzu bile kabul etmek bu kadar zorken bazılarıyla... Anlayamadım, tuttuğum bütün iplerin ucu boşa çıktı. Derken bir şey fark ettim, o bulamadığım tahammül ya da sevgi bir kenarda dursun, çevremde bir şekilde yoluma çıkmış herkesin bir şekilde saygıya değer olduğunu çok iyi hazmetmiştim. Kolayca söyleyebilirim ki, insanlar şanslarını çok fazla zorlayarak hamamböceği moduna geçmedikleri sürece benden hep saygı gördüler. Mesela ne kadar tam tersi empoze edilmeye çalışılsa da kimseyi çok geçerli bir sebebim olmadığı sürece beş dakika bile habersiz bekletmedim. İşinin gücünün arasında özel isteklerde bulunmadım, müziğin sesini bile etrafı rahatsız edecek kadar açmadım. Belki özümüz bir diye bana göre yanlış olanları kabullenip herkese kalbimde bir yer açamadım ama en azından herkesin varlığına bir saygı duyup bilinçsiz de olsa böyle davranmışım bugüne kadar. Bunun karşılığı aynı şekilde gelmediğinde de hiç bir zaman içlenip nefret etmedim insanlardan. Ne de olsa bütün saygıma rağmen neticede ben de sevgisizdim onlara karşı. 

Çiçek, böcek, ağaç ve kedi. Benim öğretmenim bunlar. Mesneviyi an itibariyle bir kenara atıyorum. Belki çevirenin bok yemesi, belki kitabın özünde var ama her ne olursan ol yine gel diye peşine düştüğüm felsefenin içinde “kadın gibi eksik olma” , “hayvanda sevgi noksandır” diye cümleler okumak hoşuma gitmedi. Kütüphanemde bile tutmayacağım, isteyen olursa seve seve veririm kitabı. Belki benden daha büyük bir sevgiyle peşine düşüp güzel birşeyler edinen olur bu kitaptan. Ben başka yerde aramaya devam edeceğim aşkı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder