31 Temmuz 2016 Pazar

BÜYÜKLERE MASALLAR


Vallahi de billahi de tillahi de suskunluğum asaletimden falan değil, şaşkınlıktan. Zaman zaman içinde, ahir zaman içinde yedi yüz yetmiş yedi tepeli memleketin masmavi denizinin dibinde bir Şamaniçe yaşardı. Memleketin insanlarından da sık sık şu cümleyi duyardı: “ Nefes alamayacak hale geldim.” Şamaniçe anlamazdı insan neden nefes alamayacak hale gelsin, yüzünü çevirdiği göklerde herkesin nefesine yetecek kadar bol ve tertemiz hava varken? 
Büyüklere masal diye anlatacaklarım bundan ibaret, çünkülük büyükler zaten kendi masal dünyalarına kendilerini hapsedip hayali hikayelerini yaşarken biz küçükler, mesela ben, hiç büyümeyecek olan ve diğer küçük, yerden bitme köpeğim Kuk böcürü birlikte limonata yaptık. Katlanan koltuğumuzu ve binbir gecelik masal kitabımızı alıp akşam zamanı içinde, deli dünya içinde mavi denizin dibinde oturup nefes aldık. Göktanrı yine bir lütufta bulunup bize en büyük zenginliğimiz olan sorularımızı önüne dökebileceğimiz bir insan yollamışken, sorular sorup cevaplar dinleyip o duyup şaşırdığımız darlanma halinden dışarı çıkmak için bir ışık gönderdi diye kendiliğindenliğimize daldık. Dünya kuduz kuduz dönmeye devam ederdi yine, insan da iki kolunu açtığında erişebildiği hacim kadarını kendine benzetebilirdi. Kendi dünyamızdaki kuduzu temizledik bugün, çok şükür. 

Zaman zaman içinde ahir zaman içinde yedi yüz yetmiş yedi tepeli memleketin denizinin dibinde şifa var desem, kimse inanmaz. Kitapların içinde şifa var desem kimse inanmaz. Ciğerine dalan, damarlarından geçen, her hücrene değen havada şifa var desem kimse inanmaz. Kukişle yapılan limonatada şifa var desem kimse inanmaz. Büyükler başka türlü şeylere inanırlar, mesela devlet işlerine, mesela borsaya, mesela para biriktirmeye, mesela koleksiyon yapar gibi insan biriktirmeye. Limonatada şifa bulan biz küçükler soruları, sorunları zenginlik saydık diye hep küçük kalırız iki kolumuzu açtığımızda kapladığımız yer kadar olan çemberimizin içinde. Birazını daha gördüm, çok eminim, dünya fazla büyük bir yer. Kollarını  açarak kaplayabileceğin alanın dışı için hayatını yozlaştırmaya değer mi, herkes kendi karar versin. Bu sırada biliniz ki, etrafınızda dönüp duran gökkubbede nefesinizi dolduracak kadar hava, içinde de o nefesi sıkmazsanız her hücrenize işleyecek kadar şifa var. Yedi yüz yetmiş yedi tepeli şehrin masmavi denizinin dibinde toprak var, çimen var, yosun var, hayat var ve denizde derdini döken herkesin dertlerini küçücük hareketlerle dışarı süpüren dalgalarda çok fazla şifa var. İnanmıyorsanız martılara, karabataklara bir de denk gelecek kadar uzun bakarsanız görünecek olan balıklara sorabilirsiniz. 

Her insan günün birinde kendini kiminle aynı kefeye koyması gerektiğini öğreniyor. Terazinin ayarı bozuk değil yani, sen yanlış yerde tartıyorsun kendini belki de. Dünyanın kendine göre bir matematiği varken isyana giden yol hep o yanlış kefelerden geçiyormuş. Suskunluğum vallahi de asaletimden değil, adaletimden. Hakkı olana konuşayım diyorum artık, hakkı olmayana söz üretmeye çalışırken kendine adaletsiz davranıyor insan. Ben Çelin, şamaniçe, küçük dünyamın küçük insanı. Sorularıma cevap vermek için şifalı nefesini harcayana selam gönderdim gecenin kanatlarında. Başka da sözüm yok, herkes kendi yaşamının ya da tükenmişliğinin içinde dönerken, iyi geceler dünya...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder