3 Temmuz 2016 Pazar

ÇALIŞMAK VE SERİ TATİL ÜZERİNE


Burçlara ne kadar inanırsınız bilmem, yılın belirli günlerinde doğan insanların ortak özellikleri olması gerçek midir, ya da her insanda olan özelliklerden bazıları bir burç ismi altında sıralanırsa insan “Aaa, evet tam ben!” mi der bilmiyorum. Tek bildiğim İkizler burcu olduğumu söylediğimde insanların yaka silktiği. Bir keresinde iyi gözlem yaptığını ve iyi ifade ettiğini düşündüğüm bir arkadaşım bana “Seninle ilgili tek net bildiğim içinden binlerce Selin çıkıyor olması” demişti. İkizler burcundan da bu yüzden yaka silkiyorlar zaten, çift karakterliymişiz, özelde ben binlerce karakterliymişim. Ve bu da etrafındaki insanlar için yorucuymuş. Aslında bence bunun için burcu suçlamaya gerek yok, her insan ortama ve koşullara göre zaman zaman fikrini ve tutumunu değiştirebilir. 

İkizler burcu için yazılan, daha az bilinen şeyler de var, mesela aşırı meraklı, zeki ve çok hızlı düşünen kişiler oldukları İkizler burcu insanlarının. Bu cümle iyi birşey söyler gibi görünse de aslında pratikte yaşanan biraz farklıdır. Bir toplantının ortasında havalandırmadan gelen kokunun peşine düşüp, neden kaynaklandığını çözmeden rahat edemeyen tipler çıkabilir İkizler arasından. Bir de çok hızlı düşünmek çok da matah bir şey değildir, düşünmenin yan ürünü endişedir ve ben stresle daha az baş edebildiğim zamanlarda beni bir yere yatırıp (mesela ruh ve sinir hastalıkları kliniği veya huzur evi) bir hafta boyunca beynimi yavaşlatacak bir ilaç vermelerini istediğim durumlar yaşadım. (Tabi ki hiçbir yere yatırmadılar ve öyle bir ilacın da var olduğunu söylemediler.) Kendi özün, özelliğin sana yorgunluk veriyor, düşünsenize içerde kavga var sürekli... Bu yüzden kendini tamir etmeyi öğrenmesi gereken burçların başında İkizler geliyordur burç şeyleri doğruysa eğer. 

İnsan hayatının normali monoton olması galiba, hepimizin rutinleri var. Günlük rutinlerimizin büyük kısmını da işimiz belirliyor. Mesai saatlerimize göre uyuyup  uyanıyoruz. Kendimize ait zamanlarımızı çalışma saatlerimize göre şekillendiriyoruz. Çoğunlukla da bundan şikayet ediyoruz. Çalışmaktan kalan zamanlarda yaşadığımızı hissetmeye başlarız bazen. İşinden zevk almak zordur, her gün bir sürü yorgunluk, eksiklik, insan faktörü ve en önemlisi maddi kaygı içinde ne zevki?

Tatil kaçamaktır. Yıllık izinlerini kullanabilen insanlar biraz nefes alırlar, hatta bütün yıl yapacağı tatil için yaşayan insanlar vardır. Aylar öncesinden ayarlanan tatiller insana gün saydırır. Ben senelerce düzgün bir tatil yapamadan yaşayanlardanım. Haftasonuna tatilimi sığdırmaya çalışıp onda da ancak yorgunluğu atacak kadar yaşayabildim tatilleri senelerce. 

Bu sene sonunda biraz farklı oldu. Kendim için bir şey yaptım, emrivaki gibi. Bayram tatili arkasından geldi, anlık bir kararla Bodrum’a gitmeye karar verdik çekirdek aile olarak. 

Bayramları genelde sevmem, herkes çok meşgulken hazırlığı, gezintisi, ziyereti, alışverişiyle bizim eve bir türlü uğramazdı o bayramlar. Biri zaten oruç ayının sonu, diğeri hayvan katliamı, ikisinin de içine giremiyoruz senelerdir bizim çekirdekte. Kukiş’in hayatımıza ve çekirdeğimize katılmasıyla öyle hadi gidelim diyince toplanıp gidilmiyor. Önce internetten köpek kabul eden otellerin listesi bulunacak,ki köpek kabul eden otel demek ‘köpeğiniz sizinle tatile gelebilir, otelimizin dışındaki köpek kafeslerinde geçirir tatilini’ demek oluyor. Sonra bu otellerin içinden otel rezervasyon sitelerinden yorumları okuyarak önce odaya kabul edeni sonra da bir insan evladının ödeyebileceği fiyata oda vereni , son olarak da istediğin tarihte boş odası olanı bulmak gerekiyor. Bununla ilgili kendi küçük listemi oluşturabildim yıllar içerisinde, gerçekten çok sevimli tatillerimiz oldu Kukiş’le. (Sorunsuz demedim, dikkatinizi çekerim.)

Bu sefer tam bayram konusu konuşulurken telefonda Facebook’taydım ve akış içinde bir paylaşım denk geldi: “Kedinizi, köpeğinizi toplayın gelin, oğlum hayvanları çok seviyor!”. On dakika içerisinde rezervasyonumuzu yaptırdık. Bungalovda kalınacak, otelin adını şimdilik vermiyorum. Tatilden sonra yorumlarımla birlikte köpekli tatilcilerin de faydalanması için yazarım çünkü o paylaşımın devamı da şöyleydi: “Bugüne kadar böyle bir tecrübemiz olmadı” Bakalım neler olacak... 

Tabi kendime yaptığım iyilik bununla bitmiyor. Bayram ertesi birkaç günlük mesaiden sonra ikinci sınır ötesi harekatımda beni karman çorman bir ulaşım hattı bekliyor Paris’te. Bayramın bir bölümünü bunu ve unutmaya başladığım Fransızcamı düzeltmeye çalışarak geçirmeyi planlıyorum ki dün gece aklımı dilini kolay konuşabileceğim bir yerlere gitmekle ilgili bir seri düşünce ele geçirmişken Kırım’a gitmek geldi. Rahatça anadilimde konuşabileceğim, tarihi gezerek öğrenebileceğim bir seyahat olur derken yine elimde kitap düşünceler arasında uyuyakalmışım. Gezerken de radarlar hep açık, şu ürünü bizim işe adapte edebilir miyiz, şu aletten Türkiye’de bulunsa kullansak bizim kafelerde işe yarar mı?.. İşi hayatın içine yedirmek yorucu değil, aslında çok zevkli. 

Çalışmak güzeldir, insanın başta işine saygı duyması gerekir. Çöp topluyorsan bu işte en becerikli sen olmalısın. Kazandığın para ya da sıfatınla ilgili de değil bu, hayatta seni neyin memnun ettiğiyle alakalı sadece. Ben şanslıydım ki masa başından iş yönetmeye alışmamış, işçi zihniyetli mühendislerin olduğu bir sektörde başladım iş hayatıma. Her şarapçı(şarap üretiminde çalışan insan) bir gün kendi şaraphanesine sahip olmak ister ve belki bunun için bağ çubuğundan mantar makinesine kadar herşeyi ayırt etmeden en ince detayına kadar bilmek, öğrenmek için kendini parçalar. Yılın sadece bir mevsiminde üzüm hasadı olur, ve bu zamanda bütün yılın şarabını yapmak için fabrikalar 7/24 çalışır.  Buna “kampanya” denir. Bir şarapçının sektör tecrübesi şöyle ifade edilir: “Adamın 24. Kampanyası!” (Bu o adamın 24 senedir şarap işinde çalıştığını göstermez, fırsat bulup Türkiye'deki hasat bittikten sonra başka ülkelere de gidip çalışmış olabilir.)

Bazen şarap tankının yanıbaşında uyursun, orayı terk ettiğinde şarabın başına kötü bir şey gelecekmiş gibi hissedersin. Şaraphanede iş ayrımı yoktur, her şey en önemlidir ve titizlikle yapılması, defalarca kontrol edilmesi gerekir. İş biter, temizlik yapılır, müdüründen işçisine herkes o gün yapılan işin keyfini alır, devamı için sabırsızlıkla dinlenmeye çekilir ve herkes o şaraphaneye giren her bir salkım üzümü kendi malı gibi sahiplenirdi. 

Anlamak, idrak etmek ve özümsemek tam anlamıyla o sektörden çıktıktan sonra gerçekleşebildi. Şaraphaneden ayrılıp gıda sektöründe denetimler yapmaya başladıktan sonra şöyle düşünür oldum: Eğer otomotiv gıda gibi üretilseydi, yolda 120 ile giderken bir anda direksiyon elinizde kalırdı ve bu normal karşılanırdı. Keşke her iş şaraphanedeki titizlikle ve disiplinle yapılsaydı. Yorgunluktan tükenip, iş yerini terk etmek istemeyen insanların olduğu o ortamları her sektörden her iş kolundan çalışanların yaşayıp görmesini çok isterdim, kuaföründen güvenlik görevlisine, sigorta satıcısına kadar.

Şimdi, en az şarap üretimi kadar eğlenceli başka bir sektörde çalışıyorum. İşinden zevk alarak çalışan bir insanı da gördüğümde çok uzaktan seçebilirim. Mesleğimin hakkını verecek bir işte çalışmasam da ekmek kapım sıkıcı değil, eğlencelidir. (Patronum yazılarımdan habersiz, facebook’umda da yok bu yüzden yazdıklarımın samimiyetine inanabilirsiniz.) 

Her sonuçta insanın hayatında kendine açması gereken bir boşluk var. Bana bekarken gezebildiğin kadar gez diyorlar. Ben de bunu kendi kendime akıl edemediğim için(!) nasihatlerine uyuyorum. Ödemem gereken bir sürü fatura, toplanması gereken bir ev, doldurulması gereken buzdolabı, yapılması gereken altı aylık ütü yığınının ortasında yerde bağdaş kurmış Disneyland bileti almak için internette dolanıp duruyorum. Bayram tatilini çalışarak geçirecek olanlara da burdan derin saygılarımı yolluyorum. Bir gün işler değişir, siz tatil yazısı yazarken birileri okur, bugünümüze şükür...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder