15 Ekim 2016 Cumartesi

SOL ELİM


Tek elle yazmak zormuş. Dün sol elimi kırdım, zayıf olduğunu düşündüğüm, pek iyi çalışmayan sol elim. Sol kroşem zayıftır, telefonda mesaj bile yazamam sol elle, ama alçıya alındığında epey hissediliyormuş eksikliği. Acil servisteki sevimli doktor gıda zehirlenmesiyle gelip alçıyla çıkan ilk hasta olarak tarihe geçtiğimi söyledi. Alçımı yapan bayan ise o yemekteyken olanları kaçırdığını, bunu nasıl başardığımı sordu. Bunu anlatacağım, ama önce hayatımda beni motive eden şeylerden bahsetmek istiyorum. Herkesin böyle bir listesi olmalı çünkülük, göz önünde durmalı. 

En başında zümrüd-ü anka efsanesi var, ilk dövmem. Efsanenin benim sevdiğim metnini şuradan okuyabilirsiniz:

http://sgmyazilim.com.tr/saygigunenc/efsanevi-simurg-zumrudu-anka-kusunun-hikayesini-bir-de-benden-dinleyin/

Efsaneye göre, kurtuluş beklediğin şeyin en sonunda sen olduğunu anlarsın, çok çabalardan, çok fedalardan sonra... Bana ne zaman altından kalkamayacağımı düşündüğüm bir şey olsa, bu yangınla yeni bir ben olarak mücadele edebileceğim gücün içimde bir yerlerde olduğunu hatırlatır dövmem. Acıya, yangına çok büyük saygım var bu yüzden, içinden bir kez geçtiğinde asla eskisi gibi olmazsın. Çoğu insan yaşadıklarının insanları sertleştirdiğini söyler. Her yokuştan daha güvensiz, daha temkinli çıkarlar. Bu bana hayata küsüş gibi geliyor. Çok düşündüğümde bulamadığım, kalbimde hissettiğim şu ki hayatın bir yapıtaşı varsa eğer, içinde korunma duvarı, güvensizlik, şüpheler ve korku olmayan bir sevgi taneciği olsa gerek. Hastalanmış yaşamlarımız yapıtaşını bozduğumuzdan...

Kendimi bildim bileli bir hayvanseverdim. Öyle bir aileden de gelmiyorum üstelik. Hayvanat alemini izledikçe hayatımın ikinci büyük motivasyonunu hediye etti onlar bana, hayat enerjisi. Hayvanın iki bacağı tutmuyor, birileri merhamet gösterdi diye hayatına devam edebiliyor, ama zıplamaya başlaması için mamayı görmesi yeterli. Hayatın tek gayesi neşe olmalı ama biz arayıp bulamazken hayvanat hiç kaybetmiyor neşeyi, bizse onların varlığını küçümsüyoruz. Hayvan ölsün diye bir kuyuya atılmış, bulunduğunda yüzü kurtlanmış bir et parçasına dönüşmüş. Tedavi etmeye başladıkları anda başlıyor mutlu mutlu kuyruk sallamaya, çünkü “an”da yaşıyor. Öncesi sonrası yok bir zamanda mutlu, neşeli. Bizimse günlük, haftalık, beş yıllık, ömürlük planlarımız var. İş görüşmelerinde soruyorlar, beş yıl sonra kendini nerede bıdı bıdı? Beş yıl sonra bu ülkenin, en azından bu şirketin varlığını sürdürebileceğine garanti vermezlerse cevaplamayın bu soruyu. 

Hayaller, müzikler ve uzak şehirler var listemde. Derine derine dalarken insan geniş açıyı kaybeder. Bu üçü hep başka bir hayatın mümkün olduğunu hatırlatır bana. Aç kızım kanatlarını! Azcık yüksel şu yeryüzünden! Bak kördüğüm dediğin şeyler aslında okyanusta damla bile değil. Gözünün görebileceği, gönlünün isteyeceği her yer sana yeni başlangıç... Gücün var mı bozup yeniden yapmaya, onu söyle sen... Ataların nasıl yaptı? Okunu fırlatır , düştüğü yere kurarsın çadırını en kötü, bir kez yaptın, yine yaparsın... Yerlerde sürünen tansiyonum yükselsin diye koluma bağlanmış serumun damlalarını sayarken içimden sayıklıyorum acil servis sedyesinde, herşeyi yoluna koyup Hindistan’a gideceğim Serpil teyzeyle, her gün duş almazsa çıldırmanın eşiğine gelen ben, evet. Koğuşta yerde yatıp bütün yükümü bırakmadan dönmeyeceğim geri...

Yavaşça toparlanıyor herşey. Röntgene girecekmişim, tansiyonum düşünce yere kapaklandığım, omzumu vurup elimin üstüne düştüğüm için. Tekerlekli sandalye geldi, “Haa, yok ben yürürüm.” , ayağa kalkış, geri sedyeye çöküş... İki tarak kemiğim çatlamış. Omzum sağlam. Alçı yapıldı. Verilen ilaçlardan, serumlardan kafam çok güzel. Arayanlara ne kadar iyi olduğumu falan anlatıyorum bütün gece. Hastanedeykense yandaki sedyede damar yolu açılırken ağlayan kız çocuğuna laf atıyorum , susturuyorum kızı, “ Bak bana kocaman alçı yaptılar” diye. Bugünü de tarihe böyle not ediyorum, sağlamsa eğer sol elinizi öpün, ona iyi davranın. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder